Prof. Öner Günçavdı: "Yoksulluk daha da artacak"
İTÜ İşletme Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Öner Günçavdı, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu ekonomik duruma ilişkin açıklamalarda bulundu.
17 yıldır izlenen ekonomik ve siyasi politikaların sonuna gelindiğini anlatan Günçavdı, “Hükümet siyasi manada bir sıkışıklık yaşadığı için sonu resmen ilan edemiyor. Süreç uzatılıyor. Hakem maçı uzatıyor ama uzatmalar tolerans sınırının çok ötesine geçti. Bu uzatmalar ekonomiye ek maliyetler bindirir duruma geldi. Hükümetin buradan çıkabilecek bir durumu yok” ifadesini kullandı.
Cumhuriyet'e konuşan Günçavdı ile yapılan röportaj şöyle:
- Ekonomideki gidişatı nasıl görüyorsunuz?
Ekonomide işler iyi gitmiyor. İnsanlar tedirgin bir bekleyiş içerisinde. Hem bankacılık hem de reel sektör artık uygulanan makro politikaların geçici ve piyasaları baskılayıcı, problem halledici değil de problemleri görünmez kılıcı tedbirler olduğunu düşünüyor. 17 yıldır izlenilen politikaların sonuna gelindi ve hükümet siyasi manada da bir sıkışıklık yaşadığı için bu sonu resmen ilan edemiyor. Süreç uzatılıyor. Hakem maçı uzatıyor ama uzatmalar birazcık tolerans sınırının çok ötesine geçti. Bu uzatmalar da ekonomiye ek maliyetler bindirir duruma geldi. Hükümetin buradan çıkabilecek bir durumu yok. Şu anda izlediği politikalardan geriye dönmesi veya kamuoyunda çok sık dile getirilen yapısal reformları yapabilmesi için gerekli nesnel koşullar yok ortada. İş dünyasında da tedirgin bir bekleyiş var.
YÖNETİM PROBLEMİ VAR
- Uzatmaları oynuyor dediniz nereye varır süreç, buradan çıkış nasıl olur?
2015’te “Yolun Sonu” diye bir kitap yazmıştım bu politikaların sonu o zaman gelmişti. O günden bugüne uzatmaları oynuyor hükümet. Bana göre buradan çıkış iktisadi reformlarla olacak şey değil. İktisadi reformların işlerlik kazanılabilmesi için iktisadi ve siyasi karar mekanizmalarının bağımsız bir şekilde oluşması lazım. Türkiye’de bu karar mekanizmaları çok deforme oldu. Her şeyden önce tek adam rejimi bunun en büyük engeli. İktisadi problemimiz var ama bundan çok daha öte bir yönetim problemimiz var. Adalet sistemindeki problemleri çözmemiz lazım. Adil bir hukuk sistemimiz var imajını yerleştirmemiz lazım. Mülkiyetin güvencesi adalet. Tarihinde görülmemiş bir şekilde hukuk sisteminde erozyon var. Türkiye’nin temel problemi şu anda ekonomik değil, siyasi. Çünkü kuvvetler ayrılığını siz hiçe saymışsınız, bağımsız kurulları ortadan kaldırmışsınız, herkes kendi işini yapıyor olsaydı zaten bu boyutta bir krize de maruz kalmazdık.
HANELER BORÇ YÜKÜNDEN KURTULMALI
- Sokaktaki yurttaşın gündeminde hayat pahalılığı, yükselen faturalar işimi kaybederim korkusu var; bu sorunlara acilen nasıl çözüm bulunabilir?
Gelişmenin temeli sanayi olmalı. Bir ev düşünün; tek kolonun üzerine 5 kat çıkılmış, o kolon dayanmaz. Sadece inşaat ve hizmet sektörü olarak düşünün o kolonu. Bir denge olması lazım. AKP imalat sektörünü çok ihmal etti.
Sokaktaki vatandaş için çözüm, bugünü kurtarabilmenin yolu özel sektördeki güvenin mevcut şirketlerimizdeki endişeleri ortadan kaldırmak borç yükünden kurtarmak lazım. İstihdam yaratabilir duruma gelmesi lazım. İnşaattan ve hizmet sektöründen haz etmesem de ciddi bir istihdam var. Bu sektörlerin de canlanması gerekiyor.
Ya bu borçları sileceksiniz özel sektör şirketlerine yaptığınız gibi ya da ödenebilir duruma getireceksiniz. Ülkenin yüzde 40’ı asgari ücretle çalışıyor. Böyle bir ülke, böyle bir ekonomi olmaz. Türk vatandaşı şu anda bankalardaki dövizin sahibi. Dövizi bozdurmanız TL’ye güveni tesis etmeniz lazım. Burada vatandaş Merkez Bankası’na da güvenmiyor.
YOKSULLUK ARTACAK
- Akademisyen olarak bu dönemde Türkiye ekonomisiyle ilgili tahmin yaparken en çok hangi alanlarda zorlanıyorsunuz?
Veriler konusunda sıkıntımız var. TÜİK’in yapısını biliyorum gayretlerini de biliyorum birçok kuruma göre bayağı sofistike işler yapan bir kurum ama mesela en son milli gelir rakamları değiştiği zaman biraz rahatsız oldum. İktisadi olarak bizim gördüğümüz tabloya uymuyordu rakamlar.
Enflasyon verileriyle ilgili bazı sıkıntılarımız var. Bütün iyi niyetiyle rağmen sokaktaki enflasyonla açıklanan enflasyon arasında kafamda acabalar oluşuyor.
TCMB bilançosu okunamıyor. Ekonomide şeffaflık yok. Son zamanlarda gelir dağılımı ile ilgili verileri çalışıyoruz. Yoksulluk eşitsizlik artıyor daha da artacak gibi görünüyor, bu daha başlangıç. Son 3-4 yıldır artış görülüyor 2019 da daha da artacak. Gelir dağılımındaki eşitsizlik artacak. Gini katsayısı sıfıra yaklaştıkça eşitsizlik azalıyor. Şu anda 40’lar seviyesinde. 2019 rakamlarında 41’e çıkabilir. Ki bu da 2001 krizi zamanındaki seviyeye olur. Yani 17 yıl gelir dağılımı açısından boşa gitmiş.
- Şu anda Türkiye’de en önemli sorun olarak neyi görüyorsunuz?
Genç işsizlik bence en önemli problem. Siz 20 yaşındaki insanlara gelecek veremiyorsunuz, vasıf veremiyorsunuz, umut veremiyorsunuz, ee ne yapacak bu insanlar! Bu insanların topluma entegre olabilmesi için umuda ihtiyacı var. Eskiden köyde dahi olsanız ögretmen asker, bürokrat olabiliyordunuz, parasızdı bu eğitim. Bu, Cumhuriyetin en önemli kazanımıydı. Şimdi belli bir siyasi örgüte, siyasi partiye ya da bir liseye ait olunca bir yerlere gelebiliyorsunuz. Bu da insanlarda adalet duygusunun yitirilmesine neden oluyor. Bunun inşa edilmesi lazım. Bunu yapamadığımız sürece sosyal problemlere hazırlıklı olmak lazım.
TAHRİBATIN DÜZEYİ BELLİ DEĞİL
- Merkez Bankası’nın (TCMB) attığı adımları nasıl görüyorsunuz?
Denize düşen yılana sarılır misali TCMB kaynakları Hazine’nin açıklarını kapamak için kullanılıyor, bu doğru değil. TCMB’nin asıl büyük operasyonu dövize müdahalesi. Kamu bankalarına borç vererek onlar üzerinden yapıyor ve rezerv yiyor. Bu rakamlar çok şeffaf değil. O yüzden ekonomideki tahribatın düzeyini de bilmiyoruz. Birden bir sürprizle karşılaşmakta mümkün.
- Çıkışı nerede görüyorsunuz?
Benim açından hukuk ve güçler ayrılığı olmazsa olmaz. Kurumlara bağımsızlıklarını verdiğiniz, iktisadi sistemin çalışmasına imkân verdiğiniz zaman o sistem içerisinde problemleri çözme imkanına ulaşabilirsiniz. Bizim gibi ülkeler son yıllarda uluslararası piyasalarda ucuz emek üzerine rekabet kurdu. Artık bunun sürdürülebilir tarafı yok. Kamu, reel ücretleri baskı altında tutmaya, bir taraftan da talebi arttırmaya çalışıyor. İyi de özel kesimin, hanelerin geliri olmadan nasıl harcama yapacaklar. Artık taşeron sisteminden vazgeçilmesi ve insani ücret verilmesi, hanelerin borçluluk oranının azaltılması gerekiyor. Özellikle özel sektörü ve haneleri borç baskısı altından kurtarmak gerekiyor. Bunun için de sermaye girişine ihtiyacımız var. Şu anda mevduatın yarıdan fazlası dövizde. Kendi vatandaşının devlete güvenmediği bir durumdayız, yabancı niye güvensin.
KANAL İSTANBUL’U YAPACAK PARA YOK
- İktisadi olarak Kanal İstanbul yapılabilir mi?
Yok. Çünkü para yok bir kere. Şu anda mevcut bütçenin finansmanıyla ilgili endişeleri konuşuyoruz. Bunun üzerine bütçede yer almayan bir kalemden bahsediyoruz. Bunun bir iktisadi realitesi yok. Bütçe esnekliğini kaybetmiş durumda. Kamunun garantileri sebebiyle havaalanı, yol, köprü garantileri sebebiyle artık eskiden çok eleştirdiğimiz IMF tarzı bir bütçe yapmaya kalktığımızda nerelerden tasarruf yapacağız? Bir iktidar değişikliği söz konusu olacaksa o iktidarın düzgün bir iktisadi politika dizayn edebilmesi için bunları tartışmaya açması lazım, tahkime kadar gideceğiz muhtemelen. O garantileri konuşmamız, bütçeye esneklik kazandırmamız lazım. Şu anda kamunun harcama yapabilecek bir kabiliyeti kalmadı.
Yenicag / Ekonomi