Şirketler uzun vadeli plan yerine borçlanma, döviz şoku ve enflasyonla uğraşıyor
Sabancı Üniversitesi - Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Rekabet Forumu (REF) Direktörü ve Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. İzak Atiyas, ekonomide ciddi bir belirsizlik artışı olduğuna işaret ederek “Çeşitli şoklara yönetimin nasıl cevap vereceği konusunda belirsizlik son dönemde ciddi şekilde arttı” dedi. Atiyas’a göre, yargı bağımsızlığı konusunda Türkiye’nin uluslararası sıralamadaki yeri ciddi biçimde düştü. Ekonomi yönetiminde kurumsallaşma zayıfladı ve kurumlara güven azaldı. Yabancı sermayenin güvenini kazanmak için önce bu konularda adım atılmalı.
“Şu anda şirketler borçlanma, döviz şoku ve dövizdeki oynaklık, ekonomik durgunluk ve enflasyon gibi sorunlarla uğraşıyor. Daha orta uzun vadeli bir bakış açısının ortaya çıkabilmesi için makroekonomik istikrarın sağlanması ve en azından ekonomi politikasında belirsizliklerin ciddi bir biçimde azalması, ekonomi yönetimine güvenin artması lazım” diyen REF Direktörü Doç Dr. İzak Atiyas ile krizi ve krizden çıkış için Türkiye’nin izlemesi gereken yolları konuştuk.
- Şu anda Türkiye ekonomisinin yaşadığı problemler nelerdir?
- İlk göze çarpan makroekonomik istikrarsızlık, artan işsizlik ve durgunluk. Hem temel makroekonomik göstergelerin seyri hem de belki daha önemlisi çeşitli şoklara yönetimin nasıl cevap vereceği konusunda belirsizlik son dönemde ciddi biçimde arttı. Orta ve uzun vadeli ise Türkiye’nin yeterli verimlilik artışı yaratamama ve yeterince rekabetçi olamama sorunu var. Türkiye son 20 yılda bir yandan ciddi bir yapısal dönüşüm yaşadı ve 1990’ların ikinci yarısından itibaren orta teknolojili ürünlere (özellikle otomotiv, beyaz eşya) doğru bir hamle yaptı. Bundan sonra daha yüksek teknolojili ürünlerin gelişmesine yönelik adımların atılması gerekirdi, ancak bu gerçekleşmedi.
Kurallar çiğnendi
- Ekonomide bu noktaya gelirken hangi hatalar yapıldı?
- 2000’li yılların ilk yarısının en önemli özelliklerinden biri kurumsal yapının güçlenmesi ve daha kurala dayalı bir ekonomi yönetimine geçiş olmuştu. Ekonomik faaliyetleri düzenleyen yasal ve düzenleyici çerçeve ciddi şekilde değişti. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı yönünde önemli adımlar atıldı. Kritik sektörlerde düzenleyici otoriteler oluşturuldu. Son yıllarda ise kurumsallaşma zayıfladı, kurala bağlı yönetim tarzından uzaklaşıldı. Ekonomik olarak ise daha yüksek teknoloji kullanımı konusunda önemli adımlar atılmadı. REF olarak yaptığımız araştırmaya göre 2007’den sonra ihracatımızdaki nitelik artışı yavaşladı.
TÜSİAD ile hazırladığımız “Sıçrama Yapan Şirketler” raporuna göre, Türkiye’de büyük şirketler uluslararası verimlilik/teknoloji sınırına görece daha yakın, küçükler ise muadil teknoloji sınırına daha uzak. Türkiye’de büyük, küçük verimlilik farkı uluslararası karşılaştırmalara göre daha yüksek.
Eğitim konusunda önemli adımlar atılamadı hatta PISA sonuçlarına bakarsanız gerileme bile oldu. Yükseköğretime erişimde Türkiye’nin uluslararası sıralamalarda yeri çok iyi. Ama kalite açısından çok kötü. Yükseköğretimde niceliğe önem veren politikalar vurgulandı, nitelik ve kalite geride kaldı.
Seçim, dengeleri bozdu
- Yabancı yatırımcının tekrar güvenini kazanmak için hangi adımlar atılmalı?
- Son yıllarda Türkiye’de ekonomik yönetimin hangi kurallara veya anlayışa göre yürütüleceği konusunda belirsizlik ciddi biçimde arttı. Yargı bağımsızlığı konusunda Türkiye’nin uluslararası sıralamadaki yeri ciddi biçimde düştü ve şu anda da düşük. Belirsizlik ciddi bir biçimde artmış durumda. Karar verme mekanizmalarının aşırı merkeziyetçi bir hale geldiği konusunda yaygın bir kanı var. Ekonomi yönetiminde kurumsallaşma zayıfladı ve kurumlara güven azaldı. Yabancı sermayenin güvenini kazanmak için önce bu konularda adım atılmalı.
- İstanbul seçiminin tekrarlanması ekonomi için ne anlama geliyor?
- Neredeyse sürekli bir biçimde uygulanan seçim ekonomisi ciddi problemler yarattı ve makroekonomik dengeleri bozdu. İstanbul seçiminin tekrarlanması alınabilecek önlemlerin ertelenmesi anlamına geliyor. Önemli bir zaman kaybı. Ayrıca hukuka ve kurallara duyulan güvenin daha da azalmasına yol açtı.
- Şu anda Türk şirketlerinin yaşadığı ana problemler neler?
- Şu anda Türkiye’de şirketlerin orta ve uzun dönemli bir bakış açısı içinde olmaları pek mümkün değil. Şu anda şirketler borçlanma, döviz şoku ve dövizdeki oynaklık, ekonomik durgunluk ve enflasyon gibi sorunlarla uğraşıyor. Daha orta uzun vadeli bir bakış açısının ortaya çıkabilmesi için makroekonomik istikrarın sağlanması ve en azından ekonomi politikasında belirsizliklerin ciddi bir biçimde azalması, ekonomi yönetimine güvenin artması lazım. Öte yandan Türkiye şartlarında kısaca “kurumsallaşma” diye özetlemeye çalıştığım konularda ilerleme sağlanmaz ise yeni bir büyüme hikâyesinin yaratılması çok zor gözüküyor.
Kamu adil olmalı
- Açıklanan sayısızca teşvik paketinin merhem olmadığını gördük, ekonominin ne tür teşviklere ihtiyacı var?
- Türkiye teşvik politikaları açısından çok zengin bir ülke, fakat bir iki akademik çalışma dışında bu politikaların nasıl bir etkide bulunduklarını bilmiyoruz. Sanayi politikası doğası icabı belirsizlik düzeyi yüksek alanlarda uygulanmak zorunda. Örneğin yeni ve yüksek teknolojili alanlara yatırım yapılması, hedeflerin belirlenmesi, sürekli bilgi akışının sağlanması, bilgi akışına göre hedeflerin yenilenmesi, performans göstergelerinin oluşturulması lazım. Sanayi politikası doğası icabı esnek olmak zorunda, bu tür politikaları kurala bağlamak zor. Esnek olması demek rant dağıtımına da açık olması demek, bir yandan da bunun önlenebilmesi lazım. Bu da ancak politikanın saydam ve denetlenebilir olmasıyla gerçekleşebilir. Bu tür politikaların etkin şekilde tasarlanıp hayata geçirilebilmesi kamu kesiminin adil ve yetkin olması ve bir güven ortamının bulunması gerekli.
Güven inşa edilmeli
- Ekonomide herkes yeni bir modelden yeni bir hikâyeden bahsediyor, bu model neleri içermeli?
- 2011’de Ozan Bakış ile Türkiye’de büyümenin önündeki kısıtları önceliklendirmeye yönelik bir çalışma yaptık. O zaman vardığımız sonuç, büyümenin önündeki en önemli engelin düşük tasarruf oranından çok, işgücü becerilerinin düşük olduğu şeklinde idi. Örneğin yükseköğretimin getirisinin benzer ülkelere veya dünya ortalamalarına göre çok düşük olduğunu bulmuştuk. O günden bugüne eğitim politikalarında önemli bir hamle gerçekleşmedi. Şu anda Türkiye’nin önündeki en önemli önceliğin bir yandan daha kurala dayalı bir ekonomi yönetim tarzına geçmek, belirsizliği azaltmak, bir yandan hukukun üstünlüğünü ve buna duyulan güveni yeniden inşa etmek, kuralların eşit ve adil uygulanacağı konusunda gerekli güvence mekanizmalarını oluşturmak öne çıktı. Bunların yanında makro-istikrarı sağlamak. Bu konularda adımlar atılmadan diğer konularda ilerleme kaydetmek pek mümkün görülmüyor. İkincisi beşeri sermayenin kalitesi önemini koruyor. Üçüncü olarak etkin bir sanayi politikasının uygulanması gerekiyor. Daha inovasyona ve yüksek teknoloji kullanımına dayalı bir büyüme patikasına geçiş kamu ile özel kesim arasında etkin bir işbirliği gerektiriyor. Yeni sektörlere yatırım yapmak riskli bir iş ve yatırımın getirisi oldukça belirsiz. Sanayi politikası Türkiye’de genelde teşvik olarak algılanıyor ama sanayi politikası büyük ölçüde bu sorunların çözülmesine yönelmeli; mali destek veya genel olarak teşvik bunun bir unsuru olabilir ancak politika bundan ibaret değil.
kaynak : cumhuriyet.com.tr